29 Aralık 2012 Cumartesi

FAL



                         Bulutlardan fal baktım
                           Ay vururken yüzüme
                              Talih miydi o gülen
                                 Üstelik mordu köprünün ışıkları
                                   Var dedim bunda bir iş
                                    Adıma mektup gelmiş
                               Şaşakaldım
                          Adım mor kalemle yazılmış
                             Yakmak da geçti içimden açmak da
                                 Mektup beyaz, ışıklar mor
                                   Yazı mor, bulutlar beyaz
                             Bakakaldım…   


  

18 Aralık 2012 Salı


AŞIK 7 ADAM
Sardıramadık.

Metroda kitap okuyan seksenlik amca gibi yada tezgahında döner kesen dönerci gibi olamadık.

Su geçirmesin diye su geçirmeyen bot alan ama ayağı suya sokulmuşcasına terleyen insanlardık.

Vakitsiz gelen bahar çiçeklerine neler olduysa bize de o oldu.Erken büyümenin,katışıksız  acıların bedellerini ödedik.

Soğuk bir şehrin ıslak sokaklarına bıraktığımız masum çocuksu hayallerimiz vardı.

Kör edici mesafe tanımaz sımsıkı tutkulu aşklarımız vardı.

Sabredişlerimiz vardı bir ufak söze gülümseye senelerce.

Kaybedilen çocukluğu yeniden anlamlandırmalarımız vardı.

Savuran onca hoyrat rüzgara rağmen tutunduk.Omuz omuza verdik.

Olgun bir kadın şefkati arayan ruhlarımızı Sezen’e uzattık.

Ve isyanımızı dillendiren Ahmet Kaya’nın nağmelerini ateşimize yel yaptık.

 Hüznü boyunlarımıza bir kravat misali taktık.

Beraber olmaktan mutlu hüzünlü çocuklardık.

Ölümler oldu yangınlar hapsolmalar ama biz hep çocuk kaldık.

Bir hikayenin içine kendimizi saldık hikayelerdeki yalanlara inandık.

İnanmak istemediklerimize yakalandık.

Dönen oyunun anlamsızlığının farkına vardık ve sardıramadık, ayak uyduramadık.

Biz hüzün sultana aşık yedi adamdık.


25 Kasım 2012 Pazar

ağlıyordum




bu gece seni andım Ankara
buruşuk bir kağıda
sarıp hüzünlerimi
hayallerimi bıraktığım sokaklara 
atasım geldi.

hayal meyal hatırladığım
o gece
yürüyordum
başım dikti hoyratça
polisin job sesleri sandığım
uğultulu rüzgara
dokundurduğum gözlerim
gecenin soğuğundandı herhalde
önce buğulandı
gamlı geceye nem kattı sonra
ağlıyordum

Ankara dönmüş sırtını
bilircesine suçunu
ama mağrur
susuyordu



.....mehmet reha..



22 Kasım 2012 Perşembe

saçmalardan seçmeler





Suskun sabredişlerin sahici semeresini sonsuz saatlere sakladım. Suyun siluetini sade sanırdım siyahını sezmeden. Saklı sokaklarımdaki siren seslerini susturamıyorum senden sonra. Sevgi, son sığınaklarımda sürgünde. Sıska sıfırları siliyor silgim sızıntılarımdan.






12 Ekim 2012 Cuma

gülün dikeninin hikayesi




Sakin bir göl kıyısında
tahta iskemlenin gıcırtısına
karışırken adını bilmediğim kuşların
zevk vermeyen sesleri
Bir adam aheste asılıyordu küreklere
Bir kadın şarkısını söylüyordu hisli yüreklere
Göğün yağmur muştusu grisi
sigaramın dumanı gibi
kıvrım kıvrım değildi ama
durmuş seyrediyordu bizi
kırların ve göğün üstünden
sanki bir hüznün donmuş haliydi
Ya içini dökecekti bize
ya da gidecekti umarsız sürgüne
Sigaram bitmek üzereydi, gökler gitmek üzüre
derken ıslandı kırlar
ve delik deşik oldu göl
Gökler giderken sürgününe
bir parça hüzün bırakmış oldu
kırlardaki güllerin dibine
Ondan beri yaralıdır göller
ve güllere diken olmuştur hüzünler


.......mehmet reha...




10 Ekim 2012 Çarşamba

büyü




Zehir gibi içim.Acı ve suskun.
Tutamadığım sözleri hatırlatan bir cadı kadar ve uyumamı engelleyen saat tıkırtısı kadar sinir bozucu.
Susuzluk kadar hararetli sözlerim şimdi sus pus.
Akbaba hayaller ve düşünceler fır dönüyor tepede.
Ve bir çığlık takılı kalıyor zehrin kollarına.
Zehir gibi içim ve her gelen zehir olmaya ergen merakı salmış anlam veremediğim.
Yalnızlık bir kara büyü.
Göbek bağı kesildiği an büyülenir insan. acı acı ağlaması sanırım bundan.
O andan itibaren inkar etse de çevrendekiler ve sende bunlara kanıp unuttun sansan da bunu..
Anlarsın.
Anlarsın yalnız olduğunu bir gün bir tıkırtıyla bir kırıntıyla ya da birkaç lakırdıyla.
Tepeden inmiş gibi.
Bir an düşsen de tereddüde acaba bu o mu diye.
Anlarsın sana gülümseyince.
Ve zehir gibi olur için.
Acı suskun ve sinir bozucu.
Dün gitmiş yarını tutamıyor ve bugün karanlıkken bir şiir okursan hayata dair, yeni fikir bulmuş birinin kafasındaki ampul gibi yanar yalnızlığın.
Yoluna ışık olur mu bilmem ama kafanda saklananları gambazlar.
Bir anda kafanda belirir hayta sorular .
Nasıllar niyeler ne zamanlar kafandaki sayısız tepe arasında sa’y yapar.
Gökyüzünü denizden ayıran çizgiyi fark edebilirsin şimdi ve bir ikindi vakti kardelenler sen kokar sense yalnızlık.
Ayırt ettirebilecek bir çizgi bile koymazsın yalnızlıkla arana.
Kardelenler fısıldar kulağına bir vecize son nefesinde..”Gökkuşağının renklerine kanma çünkü kaybolur tez zamanda” diye.
Mor görünmez olur kırmızı silinir yeşil küser ve saklanır sarı.Artlarından olmaz ağlayanı.
Yalnızca kalır gecenin kopkoyu siyahı.
Kardelen bir muştuyken gönüllere yalnızlık fısıldayıp gider derinlere..
Kara büyün okşar saçlarını isimsiz hislerle.Kara büyün bırakmaz seni kimselere.
Kardelen bir umutken gözlere unut der ve kaybolur gözlerde.
Kaybedenlerin sembolü olur artık ve patentini imzalar gökyüzü silik bir dumanla.
Bir tek susuz kuyular ağıt yakar bu sona. o da rüzgar bile duymadan dağılır boşluğa.
Kardelen bir şiirken sözlerde zehir olur akar içlere.
Acı ve sinir bozucu.
Ahenkli ve su gibi.
Saydam ve alır içimin şeklini.
Sadece tek ve yalnız kelimeleri koltuk değneği olmuştur ağır aksak yürürsün 
Sağlı sollu yalpalamalar yaparsın ve ağza alınamayacak kırıcı sözler senindir 
Körkütük yalnızsındır
Hem de zehir gibi acı ve sinir bozucu…

....mehmet reha...